Modern tıp dünyasında uzun yıllar boyunca beden ve zihin, iki ayrı kompartıman gibi ele alındı. “Kalbiniz ağrıyorsa kardiyoloğa, ruhunuz daralıyorsa psikiyatra gidin” dediler. Ancak güncel bilimsel çalışmalar ve klinik gözlemler, bu iki merkezin birbiriyle saniye saniye haberleşen, kopmaz bir bütün olduğunu kanıtlıyor. Özellikle son dönemde üzerinde sıkça durulan “kalp ritim bozukluğu ve panik atak” arasındaki o meşhur “yumurta-tavuk” ilişkisi, hastaların doğru tedaviye ulaşmasında kilit bir rol oynuyor.
Her Kalp Atışı Bir Düşünce Tohumudur
Videoda da vurgulandığı üzere, her kalp atışımız sadece vücuda kan pompalamakla kalmıyor; aynı zamanda beynimizdeki düşünce sistemimizi de doğrudan etkiliyor. Kalp atışlarındaki en ufak bir ritim değişikliği, nabızdaki her dalgalanma, beynimiz tarafından bir “sinyal” olarak algılanıyor. Eğer kalbiniz düzenli ritminin dışına çıkıyorsa (aritmi), beyniniz bunu bir tehlike işareti olarak yorumlar.
Siz farkında olmasanız bile, kalbinizdeki o küçük teklemeler veya hızlanmalar, zihninizde kaygı ve gerginlik tohumları ekiyor. Bu durum, “Ben neden durduk yere bu kadar endişeliyim?” sorusunun fiziksel cevabı olur.
“Psikolojiktir Geçer” Demek Neden Yanlış?
Toplumda ritim bozukluğu yaşayan hastalara karşı en sık yapılan hatalardan biri, onların bu durumunu sadece “hassas bir kişilik yapısına” veya “stresli bir döneme” bağlamaktır. “Sen çok takıyorsun, hepsi psikolojik” cümlesi, aslında bir hastanın tedavi sürecini baltalayan en tehlikeli yaklaşımlardan biridir.
Çünkü ritim bozukluğu olan kişiler, panik hissini bilerek veya isteyerek yaratmazlar. Kalbin ritmindeki her değişim, beynin “savaş ya da kaç” mekanizmasını tetikler. Bu da otomatik bir panik duygusu oluşturur. Dolayısıyla bu hastaların yaşadığı semptomlar hayali değil, tamamen biyolojik bir temelden beslenen psikolojik yansımalardır.
Yumurta mı Tavuktan, Tavuk mu Yumurtadan?
Kardiyoloji ve psikiyatri kliniklerinde en çok karşılaşılan ikilem bellidir. “Panik mi çarpıntıyı tetikledi, yoksa çarpıntı mı paniğe neden oldu?”
- Senaryo A: Kişi yoğun bir stres yaşar, panik atak geçirir ve bu durum kalbinde çarpıntıya yol açar.
- Senaryo B: Kişide gizli bir ritim bozukluğu vardır. Bu bozukluk kalbi hızlandırır ve beyin bu fiziksel değişimi “Ölüyorum, kalp krizi geçiriyorum” şeklinde yorumlayarak panik atağı başlatır.
İşte bu noktada uzmanlar, psikiyatri ve kardiyolojinin beraber hareket etmesinin hayati önem taşıdığını belirtiyor. Günümüzde kardiyolojiye başvurması gereken ritim bozukluğu hastalarının büyük bir kısmı “panik atak” tanısıyla psikiyatride; psikiyatriye gitmesi gereken panik atak hastalarının ciddi bir kısmı ise “ritim bozukluğu” tedavisiyle kardiyolojide vakit kaybetmektedir.
Çift Yönlü Tedavi Neden Şart?
Kalp ve beyin arasındaki bu etkileşim, tedavinin de çok yönlü olmasını zorunlu kılar. Eğer sadece ritim bozukluğuna odaklanılırsa, hastanın zihninde yer etmiş olan “panik korkusu” geçmeyebilir. Tam tersi, sadece psikiyatrik ilaçlarla panik kontrol altına alınmaya çalışan da vardır. Böylelikle altta yatan gerçek bir kalp ritim sorunu gözden kaçar.
Bu süreçte hastaların yapması gereken en önemli şey; kardiyolog ve psikiyatristi arasındaki iletişimi güçlü tutmaktır. “Ben sadece kalbimden korkuyorum, psikoloğa gitmeme gerek yok” demek, iyileşme sürecini yarım bırakmaktır. İki uzmanın koordineli çalışması lazımdır. Hastanın hem fiziksel sağlığını korur hem de yaşam kalitesini artıran bir huzur ortamı sağlar.
Bedeninizi Dinleyin Uzmanlara Güvenin
Eğer sık sık çarpıntı yaşıyor. Bu çarpıntıya eşlik eden yoğun bir kaygı ve ölüm korkusu hissediyorsanız, bedeninizi suçlamayın. “Hepsi kafamda” diyerek kendinizi baskılamayın. Kalbiniz ve beyniniz size bir şey anlatmaya çalışıyor olabilir.
Unutmayın; kalp ritminiz düzeldiğinde zihniniz sakinleşecek, zihniniz sakinleştiğinde ise kalbiniz çok daha huzurlu atacaktır.

